26 Aralık 2011 Pazartesi

Buluş Dünyası Doğadan Esinlenirse


Buluş yapmak önemli bir iştir. Özellikle de buluşunuz toplum
yararına işlerde kullanılıyorsa, daha da önem kazanır. Ancak, bu
kadar önemli bir şeyi gerçekleştirmenin çok zor olacağını düşünmek kimse için yıldırıcı olmamalı; kimi zaman yalnızca doğayı izleyerek, çok önemli buluşlara imza atabilirsiniz.

Pıtrak ve Velcro
Şu giysilerimize, saçımıza hatta hayvanların tüylerine yapışan dulavrat otunun meyvesini ya da diğer adıyla pıtrağı herkes bilir. Özellikle kötü şakalar yapmaktan hoşlanan arkadaşlarımız bu dikeni saçımıza attığında canımız çok sıkılır. Ancak, 1940’lı yıllarda İsviçreli mühendis Georges de Mestral, bu dikenlere başka bir açıdan bakabilmeyi başarmış. şikâyet etmek yerine, dikenin tüylü şeylere nasıl yapılabildiğini sormufl kendi kendine. Bu gözlemi
sayesinde de "cırt cırt bant" da dediğimiz Velcro’yu keşfetmiş. Bunu yaparken de pıtrağın meyvesinin giysilere yapışma ilkesini taklit etmiş. Pıtrak meyvesinin en önemli özelliği, üzerinde uçları kanca şeklinde birçok dikencik taşıması. Bu dikencikler, giysilere ya da tüylü yüzeylere yapışıp kalırlar. Ancak, çok esnek bir yapıda olduklarından, biraz çekiştirince şekilleri geçici olarak bozulur ve yapıştıkları yerden çıkarılabilirler. Daha sonra tekrar eski hallerine dönerler ve bir başka yere yapışmaya hazır hale gelirler. Cırt cırt bantlarda da aynı ilke geçerli. Minik plastik iğneleri olan bir bant ve üzerine yapışan tüylü bir başka banttan oluşan bu sistem, ayakkabı bağcığından düğmeye kadar birçok şeyin yerine kullanılıyor. 


Nilüfer Çiçeği ve Kendi Kendini Temizleyen Boya
Lotus bitkisinin (bir tür nilüfer) yaprakları, birçoğumuzun bilmediği çok özel bir yeteneğe sahip. Bu yaprakları, kirli ya da tozlu görme olasılığı çok düşük, çünkü kendi kendilerini temizleyebilirler. Bunun için küçük bir yağmur damlası yeterli olur; damlayla birlikte yaprak tertemiz oluverir. Bitkinin bu özelliğinden esinlenen araştırmacılar da, kendi kendini temizleyebilen bir sistem geliştirmişler. Endüstri de bu özelliğe sahip malzemeler üretmek için işe koyulmuş. Her zaman tertemiz bir banyo ya da gıcır gıcır kalabilen bir araba kaportası kimin hoşuna gitmez ki? Peki, bu bitkinin yapraklarının sırrı nedir? Her şeyden önce, yapraklar bal mumu kıvamında su sevmez (hidrofob) bir maddeyle kaplı. Ancak, yaprağın kir tutmama özelliğini asıl sağlayan, yüzeyini oluşturan girintili çıkıntılı yapısı. Bu yap sayesinde kirlerin ya da su damlasının, yaprağın yüzeyine değme alanı çok küçük. Bu da, kirler yaprağa ne kadar az değerse, o kadar az yapışırlar anlamına geliyor. Yaprağın üzerine gelen bir su damlacığı da aşağı doğru yuvarlanırken bu kirleri söküp beraberinde kolayca sürükleyebiliyor. Bu özelliğe sahip bir boya çoktan üretildi bile. Lotusan adlı bu kaplama maddesi, su sevmezlik ve girintili çıkıntılı olma özelliklerini taşıyor. İşte size, doğayı % 100 taklit eden bir boyanın keşfi.



Hamam Böceği ve Robot
Sırtında içi patlayıcı dolu bir çanta taşıyan hamam böceği düşüncesi size garip mi geldi? Peki, sırtındaki patlayıcılar patladığı halde hamam böceğinin yoluna devam ettiğini söylersek inanır mısınız? Aslına bakarsanız, Robert Full adlı bir
biyolog, Berkeley Üniversitesi’ndeki
laboratuvarında bu varsayımı sınamış. Hamam böcekleri, böcekler içinde en hızlı hareket edenlerden. Full, çok çevik oldukları için bu hayvanların ne kadar gelişmiş reflekslere sahip olduklarını görmek istemiş. Ona göre, hamam böceklerinin bu kadar hızlı giderken bile engebeli bir zeminle karşılaştıklarında dengelerini yitirmemeleri, sinir sistemlerinin işin içinde olmayışına bağlı olabilir. Gerçekten de, rüzgar gibi yanlardan uygulanan bir kuvvetin böceğin dengesini bozmadığı gözlenmiş. Hamam böcekleri, böyle bir etki karşısında hemen eski konumlarına dönebildikleri gibi, büyük adımlar atmaktan da vazgeçmiyorlarmış. Full’e göre bu, yalnızca sinir sistemi tarafından denetlenemeyecek kadar hızlı bir tepki. Hamam böceğinin dengesi, büyük oranda kaslarıyla dış iskeletinin uyumlu çalışmasına ve altı ayağını birden fren, amortisör ya da dengeleyici olarak kullanabilmesine bağlı. Hamam böceklerinin bu özelliğinden yola çıkan Daniel Koditschek, bir böcek-robot tasarlamış. Özellikle engebeli arazilerde, insan kontrolü olmaksızın yol alabilen araçlar olarak tasarlanan bu robotların saatte 10 km hıza ulaşmaları planlanıyor.

Geko ve Yapıştırıcı
Zamk ya da tutkal gibi bir hammadde içermeyen bir yapıştırıcı olabilir mi? Elbette olabilir diyebilmek için gekoları anımsamak yeterli. Bu minik tropikal kertenkeleler duvara tırmanabilme ya da tavanda yürüyebilme gibi kimi yeteneklere sahipler. İşin sırrıysa ayak parmaklarında saklı. Gekoların ayak parmaklarında çok minik ve kısa tüycükler bulunuyor. Bir ayakta yaklaşık yarım milyon tüycük var. Her tüycük de binlerce minik saçaktan oluşuyor. Bunlar, çok küçük olduklarından ancak elektronik mikroskopta görülebiliyorlar. Saçakların boyu çok kısa olduğundan, geko tırmanmak istediği yüzeye ayağını çok yaklaştırabiliyor. Bu aşırı yaklaşmayla da işin içine elektrostatik mikro kuvvetler giriyor. Aslında, bu çekim kuvvetlerinin şiddeti düşük, ancak hayvanın ayağında milyarlarca saçak olduğu için, uyguladıkları toplam kuvvet büyük. Peki ama bu yapışkanlı ayaklar, bir kayaya yapıştıktan sonra, yeni bir adım atabilmek için kayadan nasıl ayrılıyorlar? Bunu yapmak geko için hiç de zor değil; ayağını öne arkaya sallamasıyla tüycükler yapıştıkları yüzeyden kolayca ayrılabiliyor. Bu özelliği gözlemleyip bundan yararlanmayı düşünen, Robert Full olmuş yine. Tasarladığı ürün, üzerinde barındırdığı sayısız saçak sayesinde yapışabilme ve tekrar kullanılabilme özelliğine sahip.

Uyluk Kemiği ve Eiffel Kulesi 

Paris’teki Eiffel Kulesi’nin çok değişik bir yapısı var. Zaten belki de onu bu kadar ünlü kılan da bu. Söylendiğine göre Eiffel Kulesi, uyluk kemiği model alınarak yapılmış. Öykü, uyluk kemiğinin süngerimsi baş kısmında bulunan liflerin karmaşık yapısı üzerinde çalışan anatomi uzmanı İsveçli Hermann von Meyer’in, 1866’da matematikçi Karl Culmann’ın kapısını çalmasıyla başlamış. Prof. Culmann, Meyer’e uyluk kemiğini yönlendiren itme ve çekme kuvvetleri olduğunu anlatmış. Kemikteki liflerin de, bu kuvvetlerin çizdikleri yönleri izlediklerini göstermiş. Bu keşif "statik grafik" adı verilen yeni bir disiplinin doğmasına yol açmış. Mimaride kullanılan bu yöntemle, yalnızca kuvvet uygulanan yönlere malzeme konularak hafif yapılar ya da binalar inşa ediliyor. Culmann’ın öğrencilerinden biri olan Maurice Koechlin, 1889’da Eiffel Kulesi’ni yapan iki mühendisten biri. Kulenin birbirinin içine giren ve kesişen kirişleri, kuleye "havadar" bir görünüm vermekle birlikte, dengesini ve dayanıklılığını da sağlıyor. Koechlin’in, Eiffel Kulesi’ni tasarlarken, hocasının derste anlattığı statik grafiğin temel ilkelerinden etkilendiğini söylemek yanlış olmasa gerek.

Elif Yılmaz
Kaynak
Coquart J., Redon-Clauzard S., "Copier La Nature" Sience § Vie Junior, Kas›m 2002

12 Aralık 2011 Pazartesi

National Geographic Büyük Buluşlar



National Geographic 
Büyük Buluşlar
"Dedelerimiz uçaklar için de 
olanaksız demişti."
Ian Harrison
National Geographic


Ampul - Elektrikli Ütü - Termostat - Ruj - 
Bulaşık Makinesi - Gıda İşlemciler - Mikrodalga Fırın - Buzdolabı - Fare Kapanı - Uyandırma Aygıtı - Kağıt Çocuk Bezi - Çengelli İğne Fermuar / Velcro - Dikiş Makinesi - Poşet Çay / Hazır Kahve - Lava Lamba - Dilimli Ekmek - Kahvaltı Gevreği - Isıya Dayanıklı Cam - Şişe Kapağı - Kutu Şarap - Tetra Pak - Kese Kağıdı - Konserve Açacağı - Yapışmayan Tava - Çatal Bıçak Takımı - Lokomotif - Havalı Fren - Makadam Yol - Jet Motoru - Radar - Uçuş Veri Kayıt Cihazı - Jübile Kelepçesi - Klima - Daktilo - Hesap Makinesi - Bilgisayar ve Farek - Tükenmez Kalem - Sıvı Daktilo Silgisi - Post-it Kağıdı - Ataç - Telefon - Faks Makinesi 

"Dedelerimiz uçaklar için de 'olanaksız' demişti."
Richard BLAKE, 1953


Büyük Buluşlar kitabı, günlük yaşamda kullandığımız 
teknolojiler konusunda bizi aydınlatıyor. 
National Geographic'ten buluşların ve mucitlerin tarihçesine yönelik bilgi verici ve eğlenceli bir kitap.

______________________________________________________________________________

Türkçe
288 s. -- Kuşe -- Ciltli -- 21 x 28 cm
İstanbul, 2008, 1. Basım
ISBN: 9789756690451
Resimli, Renkli
_______________________________________________________________________________

Yayın Yönetmeni: Nesibe BAT
Yayın Koordinatörü: Elif N. KUTLU
Önsöz: Art FRY
Katkıda Bulunan: M. Murat ARAYICI
Grafik Uygulama: Hüseyin TAKMAZ
Editör: Gül ÇAĞALI GÜVEN
Çeviri: Turgut GÜRER

İdefix - Satın almak için tıklayın






5 Aralık 2011 Pazartesi

Dikenli Tel - Joseph GLİDDEN



20. yüzyılın ortalarına gelindiğinde, dikenli tel artık zulmün simgesine dönüşmüştü, ama Joseph Gidden 1873’te icat ettiği dönemde modern dikenli tel, çiftçilerin Amerika’nın Vahşi Batısındaki sığır çobanlarına karşı kendilerini savunmasını sağlamıştı.

Gerçi çiftçi Joseph Gidden dikenli teli ilk icat edip patentini alan isim değildi, ama ondan ilk kazanç sağlayan kişi oldu. 19. yılın ilk yarısında pek çok  farklı çit telinin patenti alınmıştı; sonlara doğru alınanlar; tel üzerindeki diken işlevini gören düğümün ilkel (küt uçlu) bir biçimiydi. Ayrı bir parça olarak diken eklenmiş ilk tel örgüyü Lucien B. Smith icat etmiştir; 25 Haziran 1867’de onaylanan patentte, bu buluş, telin üzerine belirli aralıklarla dizilmiş tahta parçalarından çıkan dikenler şeklinde betimlenir, ama bu buluşu ürettiğine dair elde bir kanıt yoktur. Bir ay sonra, 23 Temmuz’da William Donison Hunt (bazen ilk patent olarak anılan) farklı tip bir dikenli telin patentini aldı.
 Bunları, 1873’te Henry M. Rose’un aldığı bir dikenli çit patenti de dahil, çeşitli tipler izledi. O yaz, Joseph Glidden ve arkadaşı, Isaac Ellwood ve Joseph Haish, Rose’un çit telini bir panayırda sergilenirken gördü. Glidden ile Haish, Rose’un buluşunu geliştirebileceklerini düşündü ve her ikisi de kendi getirdikleri yenilik için (Glüdden Ekim’de Haish ise Aralık’ta) birer patent başvurusu yaptılar. Glidden’in getirdiği yenilik, örülmüş iki telin üzerine dikeneleri doğrudan sarmaktı; bu, ilk çağdaş dikenli tel formudur. Glidden’e açtığı davayı kaybeden Haish geliştirmeye devam ederek, “S” biçimli dikenli teli icat etti (patent veriliş tarihi: 1875); her ne kadar yaptığı ürün Glidden’in teline ciddi bir rakip olmasa da, Haish’e bir servet kazandıracaktı.

Çiftçiler arazilerini dikenli telin Amerika’nın batısındaki ovalara hızla yayılması, eskiden sürülerini diledikleri yerde otlatabilen ve bu yüzden tarımı olanaksız kılan büyük sığır tüccarlarını çok kızdırdı. Bunu dikenli tel kesme savaşları ve cinayetler izlediyse de, boşunaydı: Dikenli tel, Batı’yı yerleşime açtı ve tıpkı yerleşimciler gibi tel de, olduğu yerde kaldı.


Mucit: Joseph GLİDDEN

    1813 Joseph Farwell Glidden, 18 Ocak’ta Charlestown’da (ABD) doğdu. Daha sonra Vermont’daki Middlebury Akademisinde eğitim gördü. Ardından öğretmenlik yaptı.

1873 Henry M. Rose’un Patentini almış olduğu dikenli teli bir panayırda gördü. Bunu geliştirecek bir icat yaparak 27 Ekim’de “Çit Teli” için patent başvurusunda bulundu (patent veriliş tarihi: 24 Kasım 1874)

1874 ABD Patent Bürosu, Joseph Haish’in açtığı dava sonunda Glidden’in lehine karar verdi.

1875 Glidden patent haklarının yarısını Isaac Ellwood’a sattı ve Barb Fence Company’ye ortak oldu.

1876 Buluşun patent haklarını 600 dolar artı telif hakları karşılığında, Washburn & Moen Manufacturing Co.’nun sahibi Charles Washburn’a sattı.

1891 Çeşitli davaların sonunda ABD Yüksek Mahkemesi Glidden’in patentini onayladı; ne gariptir ki, patentin geçerlilik süresi aynı yıl içinde doluyordu.

1906 Glidden 9 Ekim’de De Kalb’da öldüğünde 93 yaşındaydı.

Biliyor muydunuz?
·         1500 den fazla çeşidi olması, dikenli telleri koleksiyoncuların gözdesi haline getiriyor. Amerika’da, ender bir çit türünün 47 santimetresi 65 dolara alıcı buldu.
·         Çeşitli tipte dikenli tel için alınan patentlerin sayısı o kadar çoktu ki, bunlar hakkında bir kitap bile yazılmıştır.


1 Aralık 2011 Perşembe

El-Cezeri (Ebû’l İz İbni İsmail İbni Rezzaz El Cezerî )


El-Cezeri, çağımızdan yüzlerce yıl önce keskin zekası ile elektrik kullanmadan sadece su ve mekanik parçalarla çalışan makineler yapmış ve günlük hayata geçirmiş olağanüstü bir bilim insanıdır.

Tam ismi, Cizreli Ebul-iz ya da Avrupa’nın bildiği ismiyle El-Cezeri / al-Jazari olan bu mucit bundan 800 küsur yıl önce (1136-1206) yılları arasında yaşadı. Selçuk Türkleri zamanından bahsediyoruz. Bu inanılmaz öykünün tek kanıtı yüzyıllara dayanmış ve müthiş icatların resimleriyle dolu orijinal kitabın el yazması kopyaları.

Her zamanki gibi biz kendi bilim adamımızı tanımazken yurt dışında bilimsel kürsülerde ve tüm bilgisayar / sibernetik kitaplarında su mekaniği referanslarda yer alıyor. Tarih bize neler söylüyor? Artukoğulları Güneydoğu Anadoluyu fethederler. Şimdiki Cizre’de buluşlar yapan Abdülaziz İsmail bin Razzaz başkent Diyarbakır’a çağrılır. Yirmibeş yıl boyunca üretir ve üretir. Hükümdarların büyük takdirini toplar ve hükümdar "Eb’ül Feth Mahmut İbn-i Mahmet İbn-i Karaaslan" tarafından bu kitabı yazmakla görevlendirilir.

1001 İcat ve Sırlar Kütüphanesi

Verimli hayatının büyük başarılarına karşın son derece alçakgönüllü bir üslubu olan Eb-ül-iz 1183 yılında başlayıp 25 yıl süren icatlar kataloğunu o zamanlar resmi dil olan Arapça ile yazar. Bu kitabın üç nüshası kütüphanelerimizde 800 yıl durur ama bir kişi çıkıp uygulayıp teknoloji çağına hem bizim hem dünyanın belki 500 yıl önce girmesini sağlayamaz. Geçte olsa Avrupalılar tarafından yinede bizden önce keşfedilir. Otomatik Makineler tarihinde Çağın Doruğuna Erişmiş Büyük Mühendis İbni Razzaz Cesari adıyla saygıyla anılır.
Neden buluşları bu kadar önemlidir? İlk olarak mekanizmalar zamanının çok ötesindedirler. Enerji kaynağı , yönetim mekanizması ve feedback (geribesleme) sistemlerinin tümünün su, buhar gücü ve havanın itiş gücü ile yapılmış olması mucize gibidir. Üstelik tüm buluşlar insanımsı , estetik değerlere sahiptir. Ayrıca buluşları hayal ürünü değildir. Alman Profesörü Widemann tarafından tekrar üretilip çalıştırılmışlardır. (Erlangen Üniversitesi) Çağın Harika Bilgini ( Bedi-ül Zaman Abdulaziz İbn-i al-Razzaz al Cesari) lakaplı Eb-ül-iz ‘in kitabının kendisi kayıptır ama kopyaları, Topkapı Sarayı Üçüncü Ahmet Kütüphanesi (iki elyazması) ile Ayasofya Kütüphanesinde bulunur. (66 sayfası neyin değerli olduğunu anlayanlar tarafından çalınmış olarak)

Daha sonra Kültür Bakanlığı bu kopyadan “Olağanüstü Mekanik Araçların Bilgisi Hakkında Kitap” adında 3000 adet tıpkıbasım kitap basmıştır. (ISBN 975-17-0698-X Kültür Bakanlığı - 1990). Kitabın Türkçe çevirisi ise Sevim Tekeli tarafından hazırlanarak Türk Tarih Kurumu Yayınları başlığında 9751614473 numara ile basıldı.
Şimdi lafı daha fazla uzatmadan sizi kitabın çizimleri ve açıklamaları ile başbaşa bırakıyoruz.

Filli Su Saati Video